25 Nisan 2013 Perşembe

White Christmas

"Canavarlar doğarlar mı, yoksa yetiştirilirler mi?"


White Christmas
White Christmas, ya da diğer adıyla Monster, 2011 yılında KBS2 kanalında yayınlanmış olan 8 bölümlük bir drama. İzlediğim ilk gerilim draması olmakla beraber, favorilerim arasına da girmiş bulunmakta.
Susin Lisesi, Kore'nin en zeki öğrencilerinin alındığı bir lisedir. Dağın başında ve kimsenin kaçamayacağı bir yerde olan bu lisede, ders çalışmak dışında hiçbir şey yapılmamaktadır. 
Yurt odalarında bile kamera bulunan öğrenciler buraya "Alcatraz" demektedir. Öğrencilerin yıl içindeki tek tatilleri Noel'de başlayıp yılbaşına kadar devam eden sekiz günlük tatildir. Hikayemiz bu sekiz günlük tatilde eve gitmek yerine okulda kalan öğrencileri ve onların başındaki öğretmeni anlatmakta. Okulda kalan öğrencilerin hepsi birer mektup almıştır ve bu mektupta sekizinci günün sonunda bir ceset bulacakları yazmaktadır. İlk gece trafik kazası yapıp okullarına sığınan bir psikiyatrist ve okulda saklanan başka bir öğrencinin varlığı ile grup tamamlanır ve gerilim dolu günler başlar. Dizi hakkında ufak bir not da soundtrackinin mükemmel olması. Massive Attack, Alice in Chains'ten tutun Vivaldi'ye kadar uzanan geniş ama aynı zamanda dizinin ruh halini en iyi şekilde yansıtan bir soundtracki bulunuyor dizinin. Başa koyduğum parça da dizinin soundtrackinden. Tüylerimi diken diken ediyor ne zaman dinlesem.
Eğer diziyi izlemediyseniz ve izlemeye niyetiniz varsa, size önerim yazının devamını okumamanız yönünde. Çünkü çok etkileyici ve sürükleyici bir dizi ve ne kadar bilmezseniz o kadar zevk alırsınız. Yazının devamında ayrıntılı bir şekilde tek tek tüm karakterleri anlatacağım ve dizinin sonu hakkında da yorumlarımı paylaşacağım. Uyarıldınız. ^^


Park Moo Yul (Baek Sung Hyun)
Örnek öğrenci Park Moo Yul. Her ebeveynin ideal damatı olan Park Moo Yul. Lider olmak için can atan Park Moo Yul. Ne kadar çabalarsa çabalasın okulun dahisinin gölgesinde kalan ve bunu kendine yediremeyen Park Moo Yul. Moo Yul karakteri çok etkileyici bir karakter. Dizinin esas oğlanı da diyebiliriz. Örnek, iyi kalpli, asla doğru yoldan sapmayacak, hepimizin sevdiği ana karakter. Park Moo Yul öyle görünmek istiyor en azından. Hayatını öyle olmaya çabalayarak geçirmiş. Beş yaşındayken annesi onu kurtarmak için canını verdiğinden beri annesinin hayatını yaşadığını düşünerek mükemmel olmaya çabalıyor. Ancak ne kadar çabalarsa çabalasın, dahi ve hiç çabalamadan herkese sözünü dinleten Choi Chi Hoon'un gölgesinde kalıyor ve bu onun içi içini yiyor.
İlk bölümde bir sahnede Young Jae'nin, Moo Yul'a Choi Chi Hoon için "O Mozart ise sen Salieri'sin." yorumuna Moo Yul'un tepkisinden içten içe ne kadar kıskançlık yaşadığını çıkartabiliyoruz.
Yine de Moo Yul, doğru olanı yapmaya çalışan ve genelde bunu başaran birisi. Hataları olsa da herkesin güvenebileceği birisi olduğunu defalarca kez kanıtlıyor ve Choi Chi Hoon'u ölüme terk edebilecekken onu bırakmaması da onun bu güveni ne kadar hak ettiğini gösteriyor.
Dizimizin psikopat psikiyatristi Kim Yo Han, Moo Yul için "Bahse girerim içindeki canavar hayat bulduğunda hepimizinkinden daha büyük ve daha kuvvetli olacaktır." diyor. Bu konuda haksız da değil. Çünkü onun da dediği gibi lastik ne kadar çok gerilirse, koptuğu zaman o kadar çok acı verir... Dizinin sonundaki sahnede, Moo Yul'un polisin karşısında yalan söylerkenki buz gibi bakışlarını asla unutmayacağım. Ne zaman görsem ilk seferki gibi tüylerimi diken diken edecek galiba. Ama dizinin sonu hakkında en sonda konuşacağız.

Jo Young Jae (Kim Young Kwang)
İtiraf etmeliyim ki, yazı Young Jae'ye gelince iki gün kadar bir tıkanma yaşadım. Young Jae her ne kadar ilginç bir karakter olsa da sanırım dizideki en sevmediğim karakter. Herkese bulaşan, herkesin nefret ettiği, okulun serserisi. Öğle yemeği paranızı çalan cinsten. Zamanla bu halde olmasının nedeninin annesi olduğunu öğreniyoruz. Annesi tarafından yıllarca tacize uğrayan bir çocuk. Bu taciz cinsel anlamda değil, sırf annesinin yaptığı yemeği beğenmediği için iç çamaşırlarıyla soğuk havada kapının önünde bekleme cezasına çarptırıldığı cinsen bir taciz. Komşu çocuğun oyuncağını çaldığında "olur böyle şeyler" diye geçiştiren, tutarsız bir anne tarafından yetiştirilmiş bir çocuk. Annesinin ne kadar sorunlu olduğunu bilen ama hala bunu inkar etmeye çalışan, onu korumaya çalışan, sanki karşısındakiler annesini suçluyormuş gibi korumaya geçen birisi. Sevilmemekten ölesiye korktuğu için insanların ondan nefret ettiğinden emin olmaya çalışan zavallı bir ruh. Yaşadıklarını hayal bile edemesem bile, neden böyle davrandığını anlamak zor değil. En kötü davrandığı kişinin aşık olduğu kız Eun Sung olması şaşırtıcı değil. Ama bu yine de onu sevmemi sağlamıyor. Eun Sung bunu çok güzel bir şekilde açıklıyor. Ayrıca dizideki en sevdiğim repliklerden birisi bu.

"Jo Young Jae, belki sen de nazik biri olarak doğmuşsundur. Bu hale gelmenin bir nedeni vardır. Ama ben asla o nedenin ne olduğunu bilmeyeceğim. Benim gözümde sadece bir eziksin."

Evet, Young Jae pek çok zorlukla karşılaşmış ve şu anda olduğu kişiye bu nedenle dönüşmüş olabilir. Ama bu şu anda olduğu kişiyi daha az tatsız veya daha sevilesi yapmıyor. Dizinin sonundan sonra bu çocukların herhangi biri için bir kurtuluş ışığı görünür mü bilmiyorum ama içimdeki iyimser, birbirlerinden güç alıp daha iyi bireyler olacaklarına dair umutlu. İçimdeki realist ise, birbirlerini bir daha görmek isteyip istemeyeceklerinden emin değil. Bilemiyorum.

Yoon Su (Lee Soo Hyuk)
Hayalperest müzisyen... Ailesinin parasıyla geldiği okulda bir gün bile bu gerçeği ona unutturmayan insanlar arasında hayallerini gerçekleştirmeye çalışırken başka birisinin bilmeden yaptığı bir eylem yüzünden her şeyden vazgeçmek zorunda kalan ve teselliyi uyuşturucularda bulmaya çalışan Yoon Su. Veya diğerlerinin onu çağırdığı isimle "Melek". İlginç bir şekilde canavara dönüşmemeyi başarabilen tek karakter de kendisi. Evet seçtiği yol, bu dünyayı terk etmek gibi çok uçuk bir yoldu ama görebildiği tek çıkış yolu buydu. Dönüşmeye zorlandığı canavardan tek kaçabileceği yol buydu. Küçükken işlediği bir suç anılarını terk etmiş olsa da, vicdanını terk etmemişti ve son nefesine kadar onu takip etti. Sizi bilmem ama ben sonunda Yoon Su'nun gerçekten meleğe dönüştüğünü düşünüyorum. Onun yükselişi, diğerlerinin düşüşünü tetiklemiş olsa da, Yoon Su artık bir melek. Sonuna kadar savaşmış ama Köşedeki Canavar'dan asla kaçamamış, yıkılan hayalleri hep kalbini acıtmış ve şimdi artık özgürleşmiş bir melek.

Yang Kang Mo (Kwak Jong Wook)
Kang Mo genel olarak sevdiğim bir karakter olsa da, hiç mi hiç affedemeyeceğim davranışları olan birisi. Dizi her ne kadar süsleyip püslemeye çalışsa da, bir insanın gizli gizli fotoğraflarını çekmek doğru değil. Doğru olamaz. Niyeti iyi olabilir. Bu yine de ürkütücü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ayrıca Eun Sung'un intihar girişiminden sonraki halinin fotoğraflarını çektiğini de unutmamak gerek. Eun Sung'a aşkını anlayabiliyorum Kang Mo'nun. İşitme engeli nedeniyle hep başkalarının ne dediklerini önemsemiş ve hep bu konuda aşağılık kompleksi olmuş birisi. Başkalarının ne dediğini zerre umursamayan Eun Sung'a hayran olması çok doğal. Ve Eun Sung da onun çektiği fotoğrafları sonunda onun gözüyle baktığında beğendi. Ama yine de ben açıkçası kabul edemiyorum. Her neyse. Kang Mo'yu yine de seviyorum. Dizinin sonunda günü kurtaranlardan biri de oydu. Gerçi herkes birer kahraman gibiydi dizide. Herkesin parladığı anlar oldu. Kang Mo, zayıf hissettiğini göstermemek için genelde diğerlerinin suçlamalarına sessiz kalsa da, soğuk davransa da, sevdiği kızın gizli gizli fotoğraflarını çeken biri olsa da tamamen kötü olduğuna inanmıyorum. Ve her şeye rağmen geriye dönüp baktığımda severek hatırlayacağım bir karakter. O müzik korosundaki anısı ve psikiyatristi alt etme planlarının bozulmasına istemeden neden olması hikayesi çok etkileyiciydi. Ondan sonra ne hissettiğini tam olarak göremiyorduk ama Chi Hoon'un ölümü için (onlar öldüğünü sanıyorlardı yani) kendisini suçladığını Chi Hoon'un hayatta olduğunu öğrendiğinde oturup mutluluktan ağlamasıyla anlıyorduk. Kang Mo'nun en çok aklımda kalan sahnesi de o. Çok sevimli ve çok mutluydu o anda.

Lee Jae Kyu (Hong Jong Hyun)
Ah, Jae Kyu. Ne desem ki senin için. Mektupların asıl göndericisi olan Jae Kyu, sessiz sakin ve kimsenin farkında olmadığı birisi. Aslında mektupları yolladığını öğrendiğimizde ona hiç mi hiç kızamıyoruz. Tek istediği herkesin hatalarının farkına varmasıydı ve kimseye zarar vermek gibi bir niyeti yoktu. Evet, belki çok aşırı bir yöntem kullanmıştı ama dediğim gibi, tek istediği birisinin intiharına neden olan insanların bunun farkına varmalarıydı. Jae Kyu'nun kontrolden çıkıp, eline bir sopa kapıp, hayvani bir şiddetle Young Jae'yi dövmesi hayatımda beni en çok şoka uğratan anlardan biriydi sanırım. Hiç beklemiyordum. Ve Jae Kyu, o kadar korkunç, o kadar kontrolden çıkmış, o kadar vahşiydi ki; onun için bir geri dönüş olup olmadığından emin olamamıştım. Sanki tamamen kontrolünü kaybetmiş ve içindeki canavara yenik düşmüştü.
O sessiz sakin çocuktan, bu kadar kana susamış ve bundan zevk alan birisinin çıkmasını hiç beklemiyordum. Kendisini kaybetmesinin nedeni bile aslında onun ne kadar iyi niyetli olduğunu gösteriyor. Young Jae'nin ihanetiydi onu kıran. Mektubu gönderen kendisi olmasına rağmen, kendisini kurtarabilecekken, arkadaşlarını korumak için çenesini kapalı tutan Jae Kyu; Young Jae'nin kendi kellesini kurtarmak için mektubu yollayan kişiymiş gibi davranmasını kaldıramadı. Böyle büyük bir ihanetin onda yarattığı öfke ve günlerce mektubu yollayan kişi olduğunu saklamaya çalışmasının onda yarattığı yorgunlukla kendini kaybetti. Ama, neyse ki, sonunda yeniden kendini toparlamayı başardı. Tabii, ne kadar toparlanmış denebilirse. O sekiz gün, bu çocuklardan asla geri getiremeyecekleri şeyler kopardı.

Yoon Eun Sung (Esom)
Okuldaki hemen herkesin aşık olduğu kız. Moo Yul'un eski sevgilisi. Her zaman okulun en popüleri olan Eun Sung, başlarda bilmediğimiz bir nedenden dolayı gülümsemek acı veriyormuş gibi hayata hep acımasız gözlerle bakan donuk bir insana dönüşmüş ve bu sırada Moo Yul'u da terk etmiş. Daha sonra dünyaya olan bu küskünlüğünün, annesinin yasak ilişkisinden kaynaklandığını öğreniyoruz. Bu yüzden defalarca kez bileklerine kesikler atmış ve sürekli ölmeyi istiyor Eun Sung. Eun Sung'ın annesi gördüğüm en kötü annelerden birisi kesinlikle. Dizinin en sonunda Eun Sung'ı bir seri katilin elinden kurtarmak için yapması gereken tek şey yasak ilişkisini topluma itiraf etmekken, sessiz kalıyor. Bir açıdan kendi çıkarları için Eun Sung'ı ölüme terk ediyor da diyebiliriz. Yo Han, Eun Sung'ı yine de serbest bırakıyor. Çünkü onun istediği de Eun Sung'ın gerçekleri görmesiydi. Çok ilginç bir karakter Yo Han ama oraya da geleceğiz.

Kang Mi Reu (Kim Woo Bin)
Ah Kang Mi Reu. Dizideki favori karakterim. Aslında tüm izlediğim şeyleri toplasak bile favorilerim arasında olacak bir karakter. Bana kalırsa dizideki en zeki karakter. Tamam belki Chi Hoon gibi dahi değil ama Chi Hoon'un bu kadar analitik düşünebilmesinin nedenlerinden biri de hissetmekte sorun yaşaması. Mi Reu, biraz da hissetme duygusundan yoksun olmadığından dolayı Chi Hoon kadar başarılı değil ama ne olursa olsun Chi Hoon'u bir kere de olsa geçebilen tek insan da o. Fazla zekadan dolayı biraz çatlak biri halini almış. Bir iz bırakma peşinde. Okulun tepesinden atlayarak bungee jumping yapmak gibi farklı fikirler sahibi. Ne yazık ki bu hareketi, istemeden de olsa Yoon Su'nun hayallerini yok ediyor. Ancak durumun farkında vardığında Mi Reu özür dilemeyi ihmal etmiyor. Ne kadar bir anlamı olmadığını bilse de... Ayrıca mektup almadığı halde okulda gezinen birisi ve bu durumu grubun sürekli avantajına işliyor. Chi Hoon'a hayranlık,saygı ve biraz da (ya da fazlasıyla) sevgi beslediğini düşünüyorum. Son derece zeki ve aslına bakarsanız, Mi Reu olmasaydı grup beş ya da altı kere felakete sürüklenirdi. Her seferinde onları kurtaran ve onlara yardım eden kişi Mi Reu. Evet, her karakterin parladığı ve günü kurtardığı anlar var ama Mi Reu tek başına onların toplamı kadar günü kurtarıyor. Evet çok seviyorum Mi Reu'yu! Kim Woo Bin'in oynaması da işimi kolaylaştırmıyor! Adam yakışıklı. Yapacak bir şey yok. Seni seviyorum Mi Reu. O tişörtünü hiç giyme ve hep Back In Black dinle.

Choi Chi Hoon (Sung Joon)
Dizimizin süper zekası. Yo Han'ın korkulu rüyası. Modern Sherlock Holmes'umuz. Ama açıkçası -Sherlock Holmes'un aksine- suç çözmek pek ilgi alanı içinde değil ve uyuşturucu ile de arasının olduğunu sanmıyorum. Yine de zekası sayesinde her şeyi herkesten önce fark edip hep birkaç adım önde. Bu yüzden de Yo Han ona hep dikkat ediyor ve Moo Yul onu hep kıskanıyor. Moo Yul'un olmak için sürekli çabaladığı kişiyi hiç denemeden oluyor. Süper zeka, okul birincisi, doğal lider, düşmanın korktuğu kişi... Ve aslında her şeyi başlatan kişi de. Yo Han'ı öğrenciler üzerinde deney yapmaya iten kritik soru Chi Hoon'un dudaklarından dökülüyor:

"Canavarlar doğarlar mı, yoksa yetiştirilirler mi?"

Ve sonra kabus başlıyor.
Chi Hoon'un öldüğünü düşündüğümde gerçekten çok ama çok üzülmüştüm çünkü dizideki ikinci favorim de Chi Hoon'du. (Hâlâ öyle tabii. Bir de Sung Joon!) Ölmediğini öğrendiğimizde ise evde koşturacaktım neredeyse. Son bölümde de sosyalleşmeye çalışması inanılmaz sevimli. Mi Reu, Chi Hoon ve Moo Yul bromancei gerçekten çok şeker. Keşke hep öyle kalsalar. Ama artık mümkün mü bilmiyorum. Neden mi?

Kim Yo Han (Kim Sang Kyung)
Canavar. Yo Han aslında kayıp birisi. Kendisini sorguluyor. Seçim şansı var mıydı merak ediyor. Daha sonra mı canavar olmuştu yoksa öyle mi doğmuştu? Kafasının gerisinde bu soru onu kovalayıp duruyor. Sonunda Chi Hoon, Yo Han'ın bir türlü elle tutulur hale getiremediği bu düşüncesini kelimelere döküyor. Yo Han, bu aydınlanma ile ne yapacağına karar veriyor. Bu çocukları canavara dönüştürmeye, onları kırmaya çalışmaya başlar. Ama Yo Han çok kompleks bir karakter. Bir yandan çocuklara deney muamelesi yaparken bir yandan da kendi çarpık şekliyle onlara yardım etmeye çalışıyor. Ailelerinin gerçek yüzlerini görmelerine, ailevi sorunlarını çözmelerine bir şekilde yardımcı oluyor. Eun Sung'un kendini öldürmekten vazgeçmesini, yine çarpık bir şekilde olsa da, sağlıyor. Gerçekten çok karmaşık ve iyi yazılmış bir karakter. Onu canavar yapan anın ne olduğuna asla tam olarak şahit olmuyoruz ve böylesi harika olmuş. Orada korkunç bir geçmiş var ve bizim bilmemiz gereken tek şey, onun canavara dönüştürüldüğü.

En sonda Yoon Su, canavara dönüşmemek için kendini öldürdüğünde içimizi hüzünle beraber buruk bir sevinç de kapladı. Yoon Su canavara dönüşmemişti. Seçimini yapmıştı. Başımıza ne gelirse gelsin canavar olmamayı seçebilirdik. Ancak daha sonra dizinin iliklerinize kadar ürpermenize neden olan sonu geldi... Kalanların Yo Han'ı çatıdan aşağı atmaları ve büyük bir soğukkanlılık ile polise yalan söylemeleri... Moo Yul'un o buz gibi gözleri... Ve Yo Han'ın "Ben kazandım." diyişi...
Ancak son, yine de akılda üzerinde sonsuza dek düşünebileceğimiz sorular bırakıyor. Onları tehdit eden bir tehlikeyi yok ettikleri için karakterlerimiz gerçekten canavara dönüştü diyebilir miyiz? Ama bir adamı öldürüp bunu soğukkanlılıkla örtbas ettikten sonra hayatlarına normal biri olarak devam edebilecekler mi? Bir daha birbirlerinin yüzlerine bakmak isteyecekler mi? Onları hiç gerçekten gülerken görebilecek miyiz? İçlerinden bazıları öldürmenin tadını aldıktan sonra bundan vazgeçebilecekler mi? Ya da bazıları vicdanlarına yenik düşüp canına kıyacak mı?

Üstünde düşünmeye değer milyonlarca soru bırakıyor White Christmas arkasında... Hayatımda izleme şerefine eriştiğim en muhteşem sanat eserlerinden biriydi White Christmas. Yönetmeni, oyuncular, senaristi, hepsi olağanüstü bir iş çıkarmış. Buna içinize işleyen müzikler eklenmiş.

White Christmas; etkileyici, mükemmel ve uzun süre yakanızı bırakmayacak bir dizi.


6 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Ellerine sağlık! :D Moo Yul'un Chi Hoon'u iple çektiği kısmı ben de dehşet içinde izledim. İnanılmaz gerilmiştim. Ve Chi Hoon'un öldüğünü düşündüğümde de çok üzülmüştüm. Resmen yerimde zıpladım hayatta olduğunu öğrendiğimde.

    Sondaki düşüncelerine katılıyorum. Bana kalırsa bu olayları tamamen gömüp, içlerindeki canavarı bir daha ortaya çıkarmayacaklar ancak bir daha da asla eskisi gibi olamayacaklar... Çok üzücü bir düşünce ama gerçekler acı ne yazık ki.

    YanıtlaSil
  3. Bu dizi ile yapılan yorumlar bloklardaki yazılar inanılmaz derecede sığ .
    Eğitim sistemine ,aileye, degerlere topluma,
    Gençlere o kadar ince o kadar derin elestiriler getirilmis . Psikolojinin kitabi yazılmış karakterler resmen ilmek ilmek dokunmuş ama yorumlar genellikle ' güzel ya dizi evet yaaa gerildim valla '
    Seviyesinde . Bu blogda sadece senin psikolojilerinden ve geçmişlerinden bahsettiğini gördüm yoksa galeyana gelip blog açmaya karar vermiştim bu dizi için :)
    45 drama binlerce film onlarca da yabanci dizi izlemisimdir . Csi lar polisiyeler . Bu derece iyi yazılmış bi' yönetilmis muazzam müziklerle aşmış bir yapım izlemedim.
    Sekiz bölüm olması ayrıca güzel kıvamında kalmış her sey. Tempo sorgularken nefes aldırmıyor . Kac yüz soru sordum bilmiyorum izlerken :)) muazzamdi . Yazını çok beğendim karakterlere bakış açımızı benzettim.
    Dizinin senaristi ne yazmışsa izlemek istiyorum dedim wild romance i yazdığını gördüm hayattan soğudum. Hem de o daha sonra yazılmış .ama umutluyum geçmiş dizilerine yakın zamanda el atmayi planliyorum :) blogun aklimda takip ederim mutlaka . Selametle :))

    YanıtlaSil
  4. Yorumun için çok çok teşekkür ederim. Keşke kalemim daha güçlü olsaydı ve daha derinlere inebilseydim. Çünkü benim değinemediğim daha nice ayrıntılar ve küçük anlar var. Bu diziyi en az benim kadar sevmene çok sevindim. Gerçekten genelde gözden kaçan ve değeri bilinmeyen bir dizi. Tekrar tekrar tekrar izleyesim geliyor bazen. Bazen de dokunmaya kıyamıyorum. Bir ara tüm paramı DVD setine yatırmama ramak kalmıştı. (Hala vazgeçmiş değilim!)
    Wild Romance'i izlemedim ama duyduklarım kadarıyla White Christmas'ın yanından geçemeyecek bir yapım. Tabii alanları çok farklı ama Kore dizi dünyasında çok şahit olunan garip bir durum bu. Harika diziler yazan insanların diğer dizileri kalite açısından kel alaka oluyor. Ben o güzel dizileri yazarken vahiy geldiğine inanmaya başladım artık, o derece.
    Ama yine de bakmak lazım diğer dizilere, evet. Çok farklı konular işlense de belki karakter derinlikleri anlamında tatmin edici diziler yazıyordur. Umarım. :D
    Ve tekrardan teşekkür ederim! ^^

    YanıtlaSil
  5. Tipik kore dizilerini sollayıp geçti.İzlediğim ve bana katan bi dizi bulmak çok zor Its Okey Thats Love dizisinden sonra izleyip bu kadar etkilendiğim bir dizi O kadar mutluyum ki anlatamam. Keşke bitmese dediğim bir dizi o kadar güzel anlatmışsın ki izlediğim için kendimi şanslı hissettim. Diziyi geçen sene keşfettim ama yeni bitirdim iyiki de bi köşeye atmamışım :) Emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  6. Müzikleri olsun oyunculuklar olsun herşey muhteşemdi sonunda canavara dönüşmeselerdi keşke yazında çok iyi

    YanıtlaSil